Fotoğraf: nbcnews.com
Bir amaç için dünyaya geldiğimize inanmıyorsak bile, bu bizim kendi amacımızı seçemeyeceğimiz anlamına gelmez. Bu amaç ya da hedef, ulaşılabilecek bir şey gibi gözükmese bile; o hedefe doğru bir yol çizebilmeyi sağlar. Çünkü en önce, üstünde yürüyebilecek bir yola ihtiyacımız vardır.
Yürüdüğümüz yolda karşımıza belirli engeller çıkacaktır. Bunlara denk gelmiş olmak talihsizlik değil, bunların bizi vazgeçiremeyeceğini fark etmek ve mücadele etmek talihtir. Marcus şöyle diyor: “Kalan günlerinde, sana acı veren her şeyde bundan faydalan: Bu bir talihsizlik değil, aksine buna yiğitçe katlanmak talihtir.”
Karşımıza engellerin çıkmasının bizi yoldan alıkoymak gibi bir amacı yoktur. Hiçbir şeyin bir amacı yoktur aslında, biz kendimizi çok önemli ya da mühim bir varlık gibi gördüğümüz için olayların bize özel olduklarını düşünürüz. Başımıza gelen her şey -keyifli olsun ya da olmasın- hayatın bir parçasıdır ve aynı şekilde karşılanmalıdır.
Ancak yol üzerindeki engellerin dezavantaj olmaktan çok avantajı bile vardır: “Eylem esnasındaki her engel yardımcıya dönüşür, yol üzerindeki her engel yolu kolaylaştırır.”
Karşımıza bu engeller sürekli çıkacağı için, her zorluk bir sonraki için hazırlık niteliği taşır. Karşımıza çıkan engeli aştığımızda, engelle ilk karşılaşan insan değilizdir artık. Daha güçlü ve başarabileceğine inanan bir insan olmuşuzdur.
Ancak yine de hiç engellere denk gelmemeyi yeğleriz. Kendimize tanımladığımız konfor alanından çıkmak istemeyiz. Her şeyi iyi ya da kötü diye kafamıza göre kodladığımız için, engeli kötü olarak nitelendirip, istemeyiz.
Her engelin bizi bir sonrakine hazırladığını ve bizim için bir egzersiz olduğunu unuturuz. Seneca şöyle diyor: “Hiç engel ile karşılaşmamış insan çok bahtsızdır, çünkü ne yapabileceğini görememiştir.”
Bu gerçekliği unutursak eğer, ilk tepkimiz genelde mızmızlanmak ve şikayet etmek olur. Şikayet etmek sorunu çözmediği gibi, bizim o engeli aşmak için ihtiyacımız olan gücü yavaşça köreltir. Mızmızlanmak aynı zamanda etrafımızdaki insanların da yaşam enerjisini çalarak onların da bu gücünü köreltir. “Direnebiliyorsan diren, şikayet etme.”
İnsan, düşündüğünden çok daha beceriklidir aslında. David Goggins buna çok iyi bir örnek. Bir ultra-maraton sırasında, vücudu iptal etmesine rağmen 20-30 kilometre daha koşabilmiş, bunun sonrasında da şöyle demiştir: “Her şeyimi ortaya koydum dediğinizde, aslında sadece %40’ınızı ortaya koymuşsunuzdur.”
Bunun basit bir örneğini kendimiz de tecrübe etmişizdir. Bir oyun oynar ve yüksek skor elde ederiz. Bundan daha iyisini yapamayacağımızı düşündüğümüzde, bir arkadaşımız bizi yener ve bizi mücadeleye zorlar. Bir süre sonra, ben bunu geçemem dediğiniz skoru belki de ikiye katlamış olduğunuzu görebilirsiniz.
Dolayısıyla, pes etmek ya da şikayet etmek; engelin orada olduğu gerçeğini değiştirmez. Bu şekilde ancak o engelle karşılaşacağımız anı öteleriz.
Bilge adam ise, karşılaştığı her engelin kendisinin işini kolaylaştıracağını ve kendi belirlediği yolda ilerlemesi için onu aşması gerektiğini bilir ve şikayet etmeden, mantık yoluyla o engeli aşmak için çaba gösterir.
“Dalgaların sürekli çarptığı kaya gibi ol: Sağlam, hareketsiz durur kaya ve yatıştırır etrafında suyun öfkesini. “Ne talihsizim ki bu benim başıma geldi.” Hayır talihsiz değilsin, “Bu benim başıma geldiği için talihliyim, zira bana hiçbir zarar veremedi ve şu andaki, ya da gelecekteki yaşamım için de korkmuyorum,” demeli. Çünkü herkesin başına talihsizlik gelebilir ama herkes talihsizliği zarar görmeden atlatamaz.”
Tek kelimeyle muhteşem!